“Türkiye yüzyılı maarif modeli”nin tarih, tin, erdem, uygarlık ve insan anlayışı temelden hatalı / Adnan GÜMÜŞ

30 Nisan 2024 

Adnan GÜMÜŞ (Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Taslağın ana felsefesi “erdem-değer-eylem” anlayışına, çocukların ve toplumun eğilimlerinden benliklerine kadar belirleme anlayışına oturtulmuş bulunmaktadır.

 

Açıklanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Taslağı” usul bakımdan da içerik bakımından da tek tek ders programları bakımından da daha en başında haftalık ders dağılımları bakımından da pek çok eksik ve hata içeriyor.

Bu eksik ve hatalara tek tek geçmeden önce daha en başta ana omurgasının oturtulduğu, “Köklerden geleceğe” “erdem-değer-eylem” modelinin dayandığı sayıltılara bakmak gerekiyor.  Eksik, hatalı ve çok sığı bir anlayışa dayanıyor. Birkaç noktaya değinilecektir, irdelenmesi ile sınırlı kalınacaktır.

“TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ”NİN TARİH, TİN, ERDEM VE UYGARLIK ANLAYIŞI, DAHA EN BAŞTAN ANA FİKRİ VE AMAÇLARI TEMELDEN EKSİK VE HATALI BULUNUYOR

Taslak “Köklerden geleceğe. Eğitim birçok bileşeni olan bir bütündür. Bir ayağı geçmişte duran eğitimin diğer ayağı insanlığın geleceğine ufuklar açan bir kapıdır. Millî ve manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen bu süreçte temeli milletimiz oluşturur. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; öğrenci profili, beceriler çerçevesi, erdem-değer-eylem modeli, sistem okuryazarlığı, alana ait bilgi kümeleri bileşenlerinden oluşan bütüncül bir modeldir.” diye başlamaktadır. Ancak bu yaldızlı sayıltılar, maalesef eksik ve hatalıdır, taslağın dayandırıldığı “köklerden geleceğe” ve erdem-değer-eylem modeli, “millet” anlayışı, tin ve insan anlayışı eksik ve dahası hatalıdır.

TASLAĞIN EN BAŞTAN KÖK VE TARİH TASAVVURU EKSİK VE HATALIDIR, BUGÜNE ETKİ EDEN TARİH, DİN VE MİTOLOJİDEN DAHA ÇOK BİLGİNİN VE YÜKSEK SANATLARIN TARİHİDİR

Taslak, köklerden geleceğe demekte ise de bu kökleri İslam Tarihi ile sınırlandırmaktadır. Oysa Anadolu insanın Sümerlere kadar geriye giden, daha binli yıllara kadar Şaman, Zerdüştlük, Budizm, Hıristiyan kökleri de bulunmaktadır. Taslakta bunlar hiçbir şekilde ifade bulmamaktadır. Dahası insan tini, tinin tarihi bilgi ve yarattığı uygarlığıdır, dili, tekniği, sanatı, edebiyatı, bilgisi, bilimi, felsefesidir.

İNSANIN TARİHİ TİNİN TARİHİDİR, TİN AYNI ZAMANDA İNSANIN DOĞA İLE VE BİRBİRİYLE İLİŞKİSİNİN TOPLAMINDADIR, HAFIZASINDA, DİLİNDE, ZİHNİNDE, YETİLERİNDEDİR

Taslaktaki tarih ve tin anlayışı; tek bir din/gelenek, tek bir mezhep, hatta tek bir mezhebin belli bir tasavvuf/tarikat anlayışı ile sınırlı gözükmektedir, diller ve kültürler bile yeterince dikkate alınmamıştır.

İnsanlığın ortak kazanım ve idealleri, tinin esas evrensele ve geleceğe taşıyan yanları yarattığı diller ve uygarlıklardır, felsefe, bilim, sanatlardır, teknik ve teknolojilerdir, temel hak ve özgürlüklerdir, edebiyatı, tiyatrosu, müziği, mimarisi, insanlık idealleridir, mantığı matematiğidir, devrimleridir, çalışma biçimleri, farklı yaşam biçimleridir. Bunların da sınırları yoktur, evrensel kısımları uygarlık olarak kavramlaştırılmaktadır. Yani tin insanlığın ve insanın toplamındadır. En ideal/ ereksel olanları; güncel olarak da katkı sunan, geleceğe taşınabilecek yanlarıdır, yaratıcı yanlarıdır.

TİNİN DİNE, HELE TEK BİR DİN VE MEZHEBE İNDİRGEMESİ TARİHİ HİÇ ANLAMAMAKTIR

Tini, düşünceyi, uygarlığı, geleceği; yarattığı veya paylaştığı toplamı tek bir devir veya parçasına indirgemek temel bir “izm”, temel bir ideoloji problemidir. Dahası indirgediği devir ve parça da fitne ve savaşlarla, inanç ve vicdan özgürlüğünü yok sayan, aynı zamanda patriyarkal bir devir ve parçadır yani insanlığın ortak kazanım veya ideali değildir.

Yani taslaktaki tarih anlayışı eksik ve dahası “amaç” sayılma bakımından aynı zamanda hatalı bir tarih ve tin anlayışıdır.

“MİLLİ DEĞERLER” DEYİMİNDEKİ “MİLLE” TERİMİ “DİN” ANLAMINDA KULLANILMAKTADIR

“Millet” teriminin ne anlama geldiğinin en somut örneği din/mezhep temelli Osmanlı milletler sistemidir: Müslüman Milleti, Yahudi Milleti, Rum Milleti vb.  Arapça’da “mille” din anlamına gelmektedir. Elmalı Mealine bakılırsa, Kur’an’da geçen 14 mille sözcüğü “din” olarak çevrilmiştir. AKP ve dini çevreler “milli” derken “dine” gönderme yapmaktadır. “Milli manevi değerler”den kasıt sünni mezhebine dair değerlerdir. AKP hiçbir zaman “ulusal değerler” deyimi kullanmamaktadır, ısrarla “milli değerler” demektedir. Din derslerine dair programlarda da kök değerlerin dine dair olduğu ifade edilmektedir. Haftalık ders dağılımlarında “değerler” terimi sadece “din dersleri” ile eşleştirilmektedir.

“MAARİF” DİNİ BİR TERİMDİR, “EĞİTİM” ANLAMINA GELMEMEKTEDİR

“Eğitim” kavramı yerine “maarif” teriminin seçilmesi ideolojik kasıt taşımaktadır. Maarif, arif, irfan, marifetullah aynı kökten gelmektedir. Marifet, İslam Ansiklopedisinde, “Allah ve O’nun sıfatları, fiilleri, isimleri ve tecellileri hakkında mânevî tecrübeyle doğrudan elde edilen bilgi anlamında bir tasavvuf terimi” olarak tanımlanmaktadır.

MAARİF ANLAYIŞI AKLİ VE BİLİMSEL ANLAYIŞLA ÖRTÜŞMEMEKTEDİR

Maarif-irfan anlayışı ile ilim/bilim anlayışı farklı felsefe ve yol yönteme dayanmaktadır. İslam Ansiklopedisi bile maarifin çok farklı bir anlayışa dayandığını yazmaktadır: “Tasavvufta ise Allah’a dair olan bilgi başta olmak üzere bütün varlık ve olayların mahiyeti hakkındaki bilgiye mârifet denilmiş ve ârif (ehl-i ma‘rifet) ile âlim arasında açık bir ayırım yapılmıştır. Bu ayırım hem mârifet (veya irfân) ile ilim arasındaki metot farkından, hem de ârif ile âlimin vasıflarının başkalığından ileri gelmektedir. İlmin elde edilmesinde âlimin dinî ve ahlâkî şahsiyetinin önemi olmadığı halde mârifete ulaşmada şahsiyet merkezî rol oynar. Âlim zihnî faaliyetle mutlak surette bilen, ârif ise ahlâkî ve mânevî arınma sayesinde sezgi gücü ve derunî tecrübe ile öğrenen, anlayandır. Âlimin zıddı cahil, ârifin zıddı münkirdir.”

TASLAK; OSMANLININ ÇÖKÜŞÜNE YOL AÇAN MEDRESECİ, NAKLİ İLİMCİDİR

İslam medeniyetlerinin oluşumunda nakli ve akli ilimler ayrımı başlangıçta felsefe ve matematiğin ayrı bir anlamı olduğuna dair bir bilinci yansıtsa da giderek nakli ilimler esas sayıldığından felsefe ve bilimlerden kopuşun ana sebeplerinden biri olmuştur.

Gazali’ye göre akıl ve duyum ancak tabii olayları açıklamaya yönelik tabii melekelerdir (insana dair yetkinliklerdir), yeryüzünü anlamaya elverişlidir. Dini anlayacak açıklayacak melekeler ancak nübüvvete dayalıdır, bunun ana bilgi ve bağlanma yolu tasavvufidir, “kalp/gönül”, “ilham”, “keşif”, “hads/sezgi”, “rüya”, “zikir” gibi tasavvufi meleke veya yol yöntemlerdir. Yani dünyevi ve uhrevi olanın idrakleri (algılama, bilgi, öğrenme, bilinçlenme) düzeyleri birbirinden farklı olup bilimlerin veya aklın idraki dünyevi ve akli olana kadardır (İmam Gazâlî, 2011:154-155).

İbn Haldun (1332-1406) dönemin bilimler tasnifini şu şekilde aktarmaktadır:

Felsefi/ akli ilimler (a-mantık; b-talim ilimleri/ riyaziyet/ matematik, hesap/ aritmetik, feraiz, muamelat, hendese/geometri, heyet, kozmografya, zaciye/yıldız ilmi, müzik; c-ilahiyyat/metafizik; d-tabiiyyat, insan, hayvan, nebat, maden, tıp, çiftçilik/ziraat), Dini/ nakli/ vaz’i ilimler (a-tefsir, b-hadis, c-fıkıh, cedel ve hilâfiyat, d-usulü fıkıh ve feraiz, e-kelam, f-tasavvuf, g-rüya tabiri ve h-ilişkili lisaniyat/ dil -Arapça, kıraat, lügat, nahiv, beyan, edeb çalışmaları gibi ilimler)

Nakli ilimlerin konusunu oluşturan nas ve hadis, açıkça bildirilmiştir, bunların felsefi/ilmi bir yolla açıklanmaya kalkışılması mukaddcrat-ı ilahiye, takdir-i ilahiye, nas’a karışmak olacaktır. Mütekellimîn de (kelamcılar) felsefeciler de din ile felsefeyi karıştırmamalıdır – kelamcılar akli ilimlerden; dini/ nas’ı araştırmak/ değerlendirmek için değil sadece karşıtları çürütmek için yararlanmalıdır (İbn Haldun, Mukaddime C2, 1996: 605-609).

Nakli ilimler anlayışı 15.yy’dan beri modern bilim ve yöntemlerin gelişimi ile aşılmıştır. Osmanlı medreseleri ise zamanla tümden nakli ilimleri esas almaya başlamış, akli ilimleri ihmal etmiş; modern bilimlere uyarlanamadığı için gerilemiş ve çökmüştür.

Açıklanan taslak Türkiye’yi daha da gerilemesine yol açacak nakli ilimlere dönüşü esas almaktadır.

“ERDEM-DEĞER-EYLEM” ANLAYIŞI OTORİTERDEN ÖTE TOTALİTER PATRİMONYAL OSMANLICI ŞERİATÇIDIR

Taslağın ana felsefesi “erdem-değer-eylem” anlayışına, çocukların ve toplumun eğilimlerinden benliklerine kadar belirleme anlayışına oturtulmuş bulunmaktadır.

Böyle bir yaklaşımın herhangi bir bilimsel anlayışla, kişi ve değerlere saygı ile, hak ve özgürlüklerle bağdaşır yanı bulunmamaktadır. Aksine otoriter bile değil -otoriter anlayışta sınırlı bir çoğulculuğa müsaade edilir-, toptan dinci belirleme yapılmaya çalışılmaktadır, yani taslağın oturduğu anlayış otoriterden öte totaliterdir. Meşruiyetini dine dayandıran patrimonyal Osmanlıcı, şeriatçı bir anlayıştadır.

 

PATRİYARKAL/ ATAERKİL CİNSİYETÇİDİR

Taslakta; çocuk veya insanın temel hak ve özgürlükleri değil “aile” vurgusu üzerinden patriyarkal bir anlayış öne çıkmaktadır. Ayrıca başta din dersleri olmak üzere toplumsal cinsiyet vurguları bulunmaktadır.

DİNCİ TELKİNCİDİR

Telkinin her türü çocuk/insanın temel hak ve özgürlük ihlalidir, eğitimle çelişiktir.

Taslakta hemen tüm ders ve kazanımlarda “değer telkini” temel yaklaşım/yöntem olarak ilk sırada sayılmaktadır.

İslam Ansiklopedisinde “telkin”, “ölüm döşeğindeki kişiye kelime-i tevhidi, definden sonra ölüye iman esaslarını hatırlatma” olarak tanımlanmaktadır.

“KALP” NEDİR: TASLAĞIN ONTOLOJİSİ BİLE BİLGİ OLMAYAN YANLIŞ SAYILTILARA DAYANDIRILMAKTADIR

“Ontolojik Bütünlük: Ruh ve Beden Bütünlüğü. Ontolojik bütünlük; bir öğrencinin bireysel gelişiminin ruh ve beden boyutlarını içeren bütünsel bir bakış açısıyla ele alınmasıdır. Kalp ve zihnimizi içeren ruh; beden ile birlikte iki ontolojik yanımızı ifade eder. Bir öğrenci sağlıklı bir bedene, ruhun yetenekleri olan ahlaki olgunluk taşıyan bir kalbe ve sonuçlara göre hareket edebilmeyi başarabilen dengeli bir aklın bulunduğu bir zihne sahipse tam anlamıyla kendini gerçekleştirmiş olarak kabul edilebilir. (…) Ruhun merkezî ve aslî yeteneği olan kalp; meyillerimizi, yönelimlerimizi ifade eden iradenin merkezini, dolayısıyla ahlaki değerleri, inancı; vatanseverlik, merhamet, şefkat, iyilikseverlik ve seçicilik gibi insanın içsel dünyasını şekillendiren özellikleri içerir.” denmektedir. Taslakta geçen “kalp” eğer insanın bir organı veya beceri merkezi ise bunun biyolojide veya tıp bilimlerinde bir karşılığı bulunmamaktadır. Artık domuzdan insana kalp nakli bile yapılmaktadır. https://tr.euronews.com/2023/09/22/abd-olmek-uzere-olan-bir-kisi-domuz-kalbi-nakliyle-hayata-dondu). Böyle bir durumda o kişinin ahlakına ve inancına ne olduğu sorusunu sormak gerekmektedir.

MİLLİ GÖRÜŞÇÜ DİNCİ ŞERİATÇI TELKİNCİ İDEOLOJİK BİR TASLAKTIR

Taslağın “maarif” anlayışına oturtulması, “kök değerleri” tarihe/geçmişe bağlaması, “tarihi” Sünniliğe indirgemesi, “milli değerleri” dini değerlere indirgemesi “milli görüş”ü, şeriatçılığı, Osmanlıcılığı temsil etmektedir. AKP’nin ideolojik jargonunu oluşturmaktadır. Daha baştan eksik ve hatalı bir tin ve tarih anlayışına, daha baştan insanı ve toplumları geleceğe taşıyamayacak indirgemelere hatalı sayıltılara bağlanmaktadır. Bunun üzerine eğitim programı veya programları inşa edilmesi zaten hatalı olacaktır, çürük bir temel üzerine doğru bir program zaten inşa edilemez.

AÇIKLANAN TASLAK BİLİMSEL OLMADIĞI GİBİ ÖĞRENCİYİ VE TOPLUMU ÇAĞA VE GELECEĞE HAZIRLAMAYA UYGUN DEĞİL, HATTA TARTIŞMAYA DEĞECEK ASGARİ NİTELİKLERİ BİLE TAŞIMAMAKTADIR

Özetle açıklanan programın ana anlayışının çocukların bilgi, bilim, beceri, duyarlılık gelişimi ile, bilimsel anlayışla, eğitim bilimleriyle, çocukların ve ülkenin geleceğe hazırlanmasıyla hiçbir bağı yok.

Haftalık ders dağılımları ve içerikleri; Suudi Arabistan ve İran müfredatından, dahası Osmanlı dönemi rüştiye ve idadilerinden çok daha geri durumda bulunmaktadır.

Taslak, üzerinde tartışılabilecek asgari bilimsel nitelikleri bile taşımıyor. Bakanlığın bu taslağı tümden geri çekmesi gerekmektedir.

Kaynak: Evrensel

 

 

Yorum Yaz