Başkaldırının Felsefe Hali: İoanna KUÇURADİ / Prof. Dr. Hülya ŞİMGA

Prof. Dr. Hülya Şimga (Maltepe Üniversitesi)

BAŞKALDIRININ FELSEFE HALİ: İOANNA KUÇURADİ

“Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, gerek toplumsal yaşamın geniş gerekse günlük ilişkilerin dar çerçevesi içinde olup biten birçok olayın en dikkat çeken belirtisi, çatışan anlayışların, çarpışan çıkarların arasında kişilerin harcanmasıdır.” Bu cümle, İoanna Hocamızın, Türkiye üniversite tarihinin belki de en acıklı hadisesi olan 1960’daki “147’ler Olayı”nda aralarında kendi hocası Takiyettin Mengüşoğlu’nun da bulunduğu 147 üniversite hocasının okuldan uzaklaştırılması neticesinde öğrencilerin protesto mahiyetinde hazırladıkları broşürde yer alan “Kişi” başlıklı, neredeyse manifesto niteliği taşıyan yazısının giriş cümlesi. Dünyanın yaşayan en önemli düşünürlerinden biri olan İoanna Kuçuradi, dünyaya, olan bitene, insan ilişkilerine, davranışlara “felsefeyle bakar.” Felsefeyle bakmanın ne anlama geldiğinin ipucunu belki de felsefe eğitimine dair şu sözlerinde bulabiliriz: “Felsefe eğitimi, eğitilene nereye bakacağını gösteren eğitimdir; baktığı yerde ne göreceğini söyleyen eğitim değil.” Bu, hocamızın çok önemli bulduğu “problem gören gözü kazanmak” ile yakın ilişkilidir. Kendisinin sıklıkla ifade ettiği gibi, aynı eyleme, aynı davranışa, kısaca olan bitene bakan farklı kişilerin bambaşka değerlendirmeler yapabildiğini görmek, kendisini “değerlendirme” problemi ve “değer ve değerler” ayrımı üzerine düşünmeye itmiştir. Değerlendirme problemi gerçekten de insan haklarının etik boyutunu açıkça görüldüğü akıl yürütmenin temelindedir. Doğru değerlendirme yapabilme olanağı “insan”ın en ayırt edici özelliklerinden biri olmasına rağmen değerlendirmelerin pek çoğunun “ezbere” olması, Kuçuradi’nin “değer biçme” diye adlandırdığı değerlendirme biçimine karşılık gelir. Ancak “problem gören göz”le bakan doğru bağlantılar kurabilir. Ezbere değerlendirme yapmaz. Sokrates’in dediği gibi, hayatı sınar, insana yakışan hayat işte böyle bir yaşamdır. Hayatını felsefeye, insan hakları fikrinin doğru anlaşılmasına adayan Kuçuradi için de, insana yakışır yaşamanın temel koşulu “insanın, daha doğrusu kişinin ana değer, kayıtsız şartsız ana değer olduğunu gerçekten görebilmek, bunu her boyutu ile kavrayabilmek ve gözden kaçırmadan davranmak, bunu göremeyenlerin çıkaracağı güçlükleri bile bile birşeyler yapmak, Don Kişot’ça da olsa birşeyler yapmaktır.” “Kişi”deki bu çarpıcı ve sarsıcı sözleri yazan Hocamızın hayatına baktığımızda düşünceleri ve eylemlerinin tam uyuştuğu bir kişi ile karşı karşıya olduğumuzu fark ederiz. Kuçuradi, “Kişi” başlıklı “başkaldırı” niteliğindeki yazıyı kaleme aldığında henüz 24 yaşında Türkiyeli bir Rum genç kadın…Başkaldırıdan felsefeye…Bakın Hocamız eserlerine dair ne diyor: “Bugüne kadar yazdıklarım yaşarken ve çevreme bakarken gördüklerimde karşılaştığım engellerden bazılarını aşmakta kullanıldı. Çağımıza tanıklık ettiklerinde karşılaştığım engellerden bazılarını… Bugüne kadar yazdıklarım başkaldırımın ifadesidir.” Eserlerini dikkatle okumuş ve üzerine düşünmüş kişiler, hele hele kendisine yakın olma şansını yakalamış olanlar bunun böyle olduğunu şüphe etmeden teyit ederler.

Kuçuradi’ye göre, insanın ana değer olduğunu kabul etmezsek ne etiği ne de insan haklarını temellendirebiliriz. İnsan değerli bir varlıktır çünkü değerler üretir. Bilim, felsefe, teknoloji, hukuk, edebiyat…bunlar değerlerdir. İnsan esas itibari ile değerler üreten bir varlık olduğu için bu değerleri üretmesinin olanaklarına ortam sağlamak gerekir.  Bu olanakların geliştirilmesinin engellenmesi insan hakların ihlal edilmesidir. Bu da her şeyden öte, çok ciddi bir etik sorundur. İnsan haklarını etik ilkeler olarak tanımlayan Hocamızı tanıyanlar onun sıklıkla şöyle söylediğini duymuşlardır: “İnsan hakları gerçeklikte değillerdir. Bunlar ilkelerdir. Senin yaptığını belirlerler. Bu ilkeler senin kararlarını etkilerler ve bu da gerçekliği etkiler.”  Kuçuradi’nin özgün felsefesi yaşamın kendisi ile kurduğu düşünsel bağdan kaynaklanıyor hiç kuşkusuz. Yaşamın kendisi, varoluşun trajedisidir insanı felsefe yapmaya iten şey. Hocanın felsefeye yaklaşımı böyledir zaten, ona göre, “Yaşamda öyle anlar vardır ki iki değer çatışır. Bu duraksatır insanı ama yaşam durmadığı için bir seçim yapmak gerekir. İşte trajedi böyle bir şeydir.” Değerlendirme problemi merkeze almasının temel nedeni de budur esasında. Ancak yaşam üzerine bilinçli bir şekilde düşünen ve bu varoluş biçimi içinde özgürleşen bir kişi başkaldırabilir. “Hayır!” diyebilir. Çözüm üretebilir; insanlığa örnek olabilir, bu yolda eserler bırakabilir., Felsefe yapma diğer felsefecilerin söylediklerini yorumlamak, açıklamak ya da kanıtlamak değildir. Nitekim Hocamızın kendisine bir şeyler öğrettiklerini söylediği felsefeciler neredeyse bir elin parmaklarını geçmez, bu filozofların fikirlerinden de kendi görüşlerini ortaya koyarken faydalanır. Bu anlamda Kuçuradi gerçek bir filozoftur.

Kuçuradi felsefe ile Zapyon Kız Lisesi’nde okurken ortaokul sıralarında tanışır. Orta 2. Sınıfta Platon’un iki diyalogunu, Crito ve Apologia’yı okuduklarını ve kendisinin çok etkilendiğini söyler. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünü başarı ile bitirerek Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu’nun asistanlığını yapmaya başlar. Daha sonra, 147’ler Olayı…Bir süre sonra hocası üniversiteye geri döner. Mengüşoğlu’nun çağrısıyla yeniden asistanlık sınavına giren Kuçuradi, bir hocadan tam not, bir hocadan sıfır, ve bir hocadan çekimser oy alarak sınavda “başarısız” bulunur. O da bir Ağustos akşamı arkadaşları ile vedalaşarak Haydarpaşa garından bindiği trenle, yanına sadece çantasını ve bir yatak alarak Erzurum’a yola çıkar.  Hocamızdan epey dinlemişizdir Erzurum günlerini. Tahayyül edin bir, sene 1960’lar, yirmilerinin ortasında genç bir gayrimüslim kadın Erzurum’da. Hala kendisini arayan öğrencileri olduğunu söyler, çok da çarpıcı bir tanımlama yapar o günlerin Erzurumu’u hakkında: “Erzurum’da insanlar ateş olmayan yerde duman görürler. Öyle bir yerdir.” Hemen ekler ama, “çok şey öğrenmiştir orada”, Türkiye’yi orada öğrenmiştir. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi’ndeki yılları. Türkiye felsefe camiasına kazandırdığı değerli hocalarımız, kurduğu bölüm, yazdığı kitaplar, makaleler, İnsan Hakları Anabilim Dalı, UNESCO Kürsüsü ve daha nice çalışmaları. Ne şanslıyız ki değerli Hocamız bizimle Maltepe Üniversitesinde. Hiç hızını kaybetmeden çalışmalarını yapıyor, yolumuza ışık tutmaya devam ediyor.

Son olarak, ne güzel tanımlıyor dostu Kemal Demirel onu: “Kuçuradi benim için çağdaş Antigone’dir. Yani sözünü esirgemeyen, gereksiz yer konuşmayan, içine atan, sabreden, ama ilkelerinden asla şaşmayan.”

 

 

Yorum Yaz